Prof. Dr. Ünsal Ban’ın açıklamalarından önemli satır araları:

BORSA İSTANBUL:

Borsa İstanbul Gezi olaylarında ve 17 Aralık sürecinde kan kaybetti. Borsa İstanbul’da bu olaylar sebebiyle bir düşüş yaşadı fakat bu durum şimdi düzeltildi ve Borsa İstanbul’a yöneliş yeniden başladı. Ben Sayın Erdoğan’ın ilk turda Cumhurbaşkanı olacağını düşünüyorum... Yapılan anketler bu sonucu gösteriyor. Erdoğan, ilk turda cumhurbaşkanı olmazsa Borsa İstanbul’un performansında hafif bir gevşeme olabilir. Sert bir düşüş değil fakat az bir düşüş bekleniyor. Para güvenli limanı sever. Türkiye’de 12 yıllık bir ekonomik istikrar  var...Bu istikrarın bir anda bozulması mümkün değil.  

ALTIN:

Altının güvenli liman haline gelebilmesi bir çok unsura bağlı.  Altının yatırım aracı olarak görülmesi doğru değil. Altından uzak durulması gerekiyor. Dünya konjoktöründe yaşanan risk durumları altını büyük oranda etkiliyor. Altının fiyatını yükseltebilecek hiçbir unsur şu anda karşımızda değil. O yüzden altından yine uzak durmak gerekir. Altına para yatıranlar büyük kayıplara uğrayabilirler. 

ENFLASYON:

Enflasyonun Temmuz ayında yükselişe geçmesinde MB’nın politikası direk etkili olmuştur. Merkez Bankası 17 Aralık sürecinden sonra faiz artışına gitmişti ve beraberinde tepkiler almıştı. Başbakanımız da bu faiz artışına büyük tepki göstermişti.  Demek ki Başbakanımızın bu tepkisi çok haklıymış. Çünkü yaz aylarında enflasyon oranlarıının düşmesi gerekirken Temmuz ayında yükseliş gösterdi. Türkiye çift haneli rakamları görmüş bir ülke. Tabiki enflasyon oranları gittikçe düşürmek lazım. Bunu hükümetin başaracağını düşünüyorum. MB faiz oranlarında hızlı hareket ederse iyi bir sonuç alınacaktır. 10 Ağustos Cumhurbaşkanlığı seçimi sonrasında da enflasyon oranlarında azalma olacaktır.

'BAŞBAKAN ERDOĞAN'IN EN BÜYÜK AVANTAJI EKONOMİK İLERLEME'

Prof. Dr. Ünsal Ban, açıklamalarının sonunda ekonomik büyümeye vurgu yaparken, 'Başbakan Erdoğan'ın en büyük avantajı ise ekonomik ilerlemedir. 2002 öncesinde daralan ekonomi, 2003 yılında yüzde 5,3, 2004 yılında yüzde 9,4, 2005 yılında yüzde 8,4 ve 2006 yılında yüzde 6,9 oranlarında büyürken, benimsenen politikalar ile büyüme eğilimi daimi kılınmıştır. Tüm dünyayı esir alan krizin etkisiyle, ekonomide 2009 yılında yüzde 4,8'lik bir daralma yaşanmış olsa da, 2010 yılında görünüm normale dönmüş ve sağlanan yüzde 9,2'lik büyüme ile Türkiye dünyanın en hızlı büyüyen ikinci ülkesi olmuştur. Dahası, kişi başına düşen gelirde de ciddi bir yükseliş sağlanmıştır. 2001 yılında 3 bin dolar düzeyinde olan Kişi Başına Düşen Milli Gelir geride bırakılan 11 yılın ardından 10 bin doların üzerine çıkmıştır. Bu ekonomik göstergelerdeki iyileşmeler, ülkemizde son 12 yılda nereden nereye gelindiğini özetlemeye yetmektedir. Ekonomik göstergeler bile Erdoğan'a yeter. Bir tarafta, vesayet sisteminin cumhurbaşkanları ve koalisyon hükümetlerinin başarısızlıklarından kaynaklanan ekonomik krizler, yoksulluk ve darboğaz; diğer tarafta ise siyasi ve ekonomik istikrar ortamının getirdiği gelişmeler var' diye konuştu.