Doğu ve Güneydoğu’da yaşanan manzara bu kış mevsimin bir hayli çetin geçeceğini gösteriyor. Yanı başımızdaki Esed yönetimiyle inim inim inleyen Suriye halkı, orada yaşanan katliamlar, bunu fırsata çevirmek isteyen IŞİD terörü ve bir de ‘tam zamanı’ diyerek bölgeye akın eden yamyam ülke konumundaki Rusya varken, PKK terör örgütü boş durur mu?
Birileri dışarıda eylemlerini sürdürürken PKK terör örgütüne yeni bir görev verildi. O görev ise “Türkiye’yi meşgul etme” görevidir. Çünkü PKK, Türkiye’yi meşgul ederken, yeniden şekillenen Ortadoğu’da Türkiye’nin söz sahibi olması daha doğrusu o denklemin kurucu aktörü olması engellenmek isteniyor. Durum böyle olunca PKK terör örgütü özellikle Cizre, Silopi, Sur başta olmak üzere birçok noktada hendek kazarak hem halkı kışkırtıyor hem de Kürt halkına zulmediyor. Ortadoğu yangınından kendisine pay elde edip iç savaş çıkarmaya çalışıyor.
Her fırsatta PKK terör örgütünü destekleyen hatta ve hatta “Sırtımızı YPG’ye, YPJ’ye, PYD’ye yaslıyoruz” diyen HDP ise ‘hendek siyaseti’ ile kendi halkına en büyük zulmü yaşatıyor. Şunu unutmayalım ki Suriye’deki zulümden kaçarak Akdeniz sahilinde can veren Aylin bebeğin ölümünden nasıl ki Esed sorumluysa, Cizre’de PKK zulmünden kaçarken çatışmanın ortasında kalarak ölen 3 aylık Miray bebek ve dedesinin ölümünden de hem PKK hem de HDP sorumludur!
Hendek siyaseti ile teröre destek veren, ülkenin bölünmesi için her türlü zemini ‘hazırlayan’, devlete silah doğrultana ‘mermi yetiştiren’, halkı katledenleri ‘kahraman’ ilan eden bir siyaset anlayışı Kürt halkını parçalamak, onu yoksul bırakmak, yurtlarından etmek ve zulme biat etmeye zorlamaktan başka bir şey değildir.
Maalesef bugün Doğu ve Güneydoğu’da yaşanan tam da budur. Hatırlayacaksınız geçtiğimiz hafta Diyarbakır’da “Demokratik Toplum Kongresi” bir hamle yaptı. Bu hamlede baş aktör HDP Eş Genel Başkanlarıydı. 14 maddelik bir bildiri yayımlandı. Ve o bildiride Türkiye’ye, devlete, hükümete ve bu aziz millete bir kafa tutma söz konusuydu.
Selahattin Demirtaş yaptığı açıklamada “Belki Kürtlerin bağımsız bir devleti de olacak, federal devleti de kantonları da özerk bölgeleri de olacak…” dedi. Hendek siyasetinin arkasında durduklarını beyan ettiler. Yetmedi teröristlerin şiddetini ‘haklı mücadele’ olarak duyurdular. (Bu açıklamanın Washington ve Moskova ziyaretleri sonrası yapılması bilgisini bir yere not edelim).
Kazılan hendeklere kendileri gömülen teröristler, bölge halkının desteğini alamadıkları için Kürt halkına zulüm etmeye başladı. İnsanları evlerinden, köylerinden göç ettiren teröristler geride kalan evleri ise harabeye çevirdi. Terör şiddeti karşısında devletin yanında duran ve çareyi başka yerlere kaçmakta bulan Kürt halkı yine HDP’li siyasetçiler tarafından tehdit edilip “Bırakıp kaçmayacaksınız. Belki bir gün geri dönmek zorunda kaldığınızda yüz bulamayacaksınız” ikazına maruz kaldı.
Her fırsatta Kürt halkının yanında olduklarını belirten, hendeklerle ‘Kürtlerin savaşını’ verdiğini zanneden zihniyet, aslında Kürtlere karşı ‘savaşıyor.’ On binlerce Kürt aile evini barkını terk etmek zorunda kaldı. Caniler okulları, camileri, kütüphaneleri, hastaneleri ateşe verip, Kürt halkını diri diri yakmak istedi. Bunun adına da ‘Kürt halkı için mücadele ediyoruz’ dediler!
Tüm bu yaşananların ardından HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş hakkında iki soruşturma başlatıldı. Kamuoyunda HDP’li vekillerin dokunulmazlığının kaldırılması ve HDP’nin kapatılması konuşulmaya başlandı. Aslında HDP’nin, orada siyaset yapanların ve belki de PKK’nın isteği de budur. Çünkü böyle bir durumda en başta Demirtaş olmak üzere HDP’li diğer siyasetçiler ‘mağdura oynayıp’ çatışma ortamını siyaset zeminine taşıyacaklardır!