İstanbul…
Yıl 1986…
Florya plajına gitmiştim…
Bir süre eğlenip, yüzdükten sonra...
Oradan ayrılıp sahilde yürümek istedim…
*
Yola çıktım…
Sahile doğru yaptığım her hamlem boşa çıktı.
Denize ulaşmak istedim, demire çarptım.
Biraz daha yürüdüm, duvara…
Kilometrelerce gittiğim halde sahili göremedim.
*
Sonunda yüksek duvarlı bir yerde durup,
giriş yerine yöneldim…
*
İki görevli karşıladı beni…
“Hopp! Kardaş nereye!” dedi, biri…
“Sahilde yürümek istiyorum” dememle birlikte,
yanındaki güvenlik pis pis sırıtmaya başladı…
“Ne var ki? Denize bakarak sahilde yürüyeceğim” dedim.
Adam,
“kardeşim, burası özel mülkiyet, buraya giremezsin” dedi.
“Denizi de mi satın aldınız?!” deyince, durum kızıştı…
Dayak yemeye "ramak kala" uzaklaştım oradan…
*
Son zamanlarda talan meselesi var ya…
Hani şu "Bodrum talanı"
O yüzden yazdım başımdan geçeni…
“Sahillerin peşkeşini” irdelemek için…
*
Anayasaya göre sahiller halkın…
Buyurun, “ben sahilde yürümek istiyorum” deyin,
Kaç kilometre yürüyebileceksiniz bakalım?
*
-Dayı şu senin evin yanından geçeceğim.
-Ha!
-Denize bakan taraf diyorum, oradan geçeceğim.
-Ha!
-Ya dayı müsaade et geçeceğim.
-Get lan! Çek git! Manyak mısın!
*
Sahillerin bırakın halka ait olmasını,
“Kılık kıyafet yasağı” olan deniz kuralları bile var.
“Denize şöyle giremezsin, böyle girersin” şeklinde…
*
Aman “deniz rejimi” tehlikeye girmesin.
Sonra suyunuzun “tuzu kurur”
*
Ee… Ne oldu şimdi “Anayasa”ya?
hani anayasaya göre tüm sahil şeridi halkındı?
*
Geçilmez “yer” siz geçene kadar sorun…
Siz geçtikten sonra sorun morun kalmaz ortada…
Her zaman böyledir zaten,
“özgürlük, ben özgür olduğum kadar özgürlüktür”
“ hukuk, beni memnun ettiği kadar hukuktur”
Ya başkası?
O tabir buraya yazılmaz…
Sağlıcakla kalın…